Obezite günümüzün önde gelen sağlık sorunlarından biridir. Yakın zamanlarda yapılan çalışmalar obezitenin sigara ve alkol kadar önemli bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. Obezitenin kalp üzerine bir çok zararlı etkisi vardır. Bunlar mekanizmalarına göre direk ve indirek etkiler olabilir. En basit olarak kalp daha büyük bir vücut kitlesine kan pompalamak zorundadır ve bu kalbin iş yükünü arttırır. Kalp artan bu iş yüküne boyutlarını artırarak cevap verir ve bu fonksiyonların bozulmasının başlangıç noktasıdır. Obezite ile beraber olan insülin direnci, kolesterol yüksekliği, damar duvarı hücrelerinin fonksiyon bozukluğu gibi patolojik durumlar da tabloya eklenince kalp hastalığı riski oldukça yükselir. Obez hastaların normal kilodaki bireyler için tasarlanan tanı cihazlarına uygun olmaması, testleri değerlendirmede obez hastalarda karşılaşılan güçlükler ve hastaların hareketsiz olması da kalp hastalığı riskini arttırır.
Fazla kilolu bireylerde biraz önce sözünü ettiğimiz risk faktörlerinin zemininde koroner arter hastalığı en korkulan kalple ilgili problemdir. Hastalar risk altında olduğu bilindiği halde tarif ettikleri göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi şikayetleri fazla kilolarına bağlanıp tanı gecikebilir. Tanı konan hastalarda yapılan işlemlerde komplikasyon gelişme oranı obez hastalarda daha yüksektir. Kalbin kötü şekillenmesi neticesinde kalp yetmezliği tablosu gelişebilir. Obez hastalarda hipertansiyon da daha sık görülür. Ve uygun olmayan ölçüm aletlerinin kullanımı sonucu tedavi etkinliğini değerlendirmek de daha güçtür. Hipertansiyonu olan obez bir hastada geceleri horlama da varsa uykuda solunum durması ile seyreden OSAS hastalığı akla gelmelidir. Aynı kalp damarları gibi beyne ve bacaklara giden damarlarda da daralma söz konusu olabilir. Gene ritm problemlerinin görülme olasılığı da obez hastalar da daha fazladır.
Öncelikle yanlış bilinenin aksine bu ameliyatların amacı estetik kaygılar değildir. Hem Amerikan hem de Avrupa tedavi kılavuzları belli şartlar ortaya çıktığı zaman bu ameliyatların yapılmasını önermektedir. Ameliyat olmuş ve yaşam tarzı değişikliklerine uymuş hastalarda birinci yıldan itibaren kalpteki kötü şekillenmede düzelme olduğu, kasılma ve gevşeme fonksiyonlarının normalleşmeye başladığı izlenmiştir. Kalp krizi görülme oranında düşme ve kan basıncı kontrolünün kolaylaştığı pek çok çalışmada teyid edilmiştir. OSAS hastalarının semptomlarının kontrol altına alınması kolaylaşmıştır.Tüm bunları toparladığımızda bu operasyonların kalp hastalıkları ile ilgili riskleri önemli oranda düşürdüğünü söyleyebiliriz.
Bu çok genel bir ifade ve bu şekilde kullanımı doğru olmaz. Öncelikle basit bir göz ameliyatında dahi düşük de olsa kalp rahatsızlığı yaşama riski vardır. Burada önemli olan elde edeceğimiz faydanın girdiğimiz riske göre çok daha fazla olmasıdır. Bu yüzden kişi bazlı değerlendirme yapmalı ve hastanın taşıdığı riskleri doğru bir şekilde yöneterek operasyona gitmeliyiz. Bu sadece obezite cerrahisi için değil tüm operasyonlar için geçerlidir. Herhangi ek bir risk faktörü taşımayan, ameliyat öncesi yapılan testlerde kötü sonuçları olmayan bir hastanın kalp açısından riski düşüktür. Obezite ameliyatları özelinde böyle bir risk artışı ancak diğer karın içi ameliyatlar kadardır, bu operasyonlara özgü bir risk artışı yoktur. Ancak ameliyat sonrası dönemde aynı normal insanlar gibi kişi hayat tarzı değişikliklerine uymaz, doktor önerilerini dikkate almazsa doğal olarak riski artar.
Hayatımızdaki değiştirilebilir risk faktörleri ile mücadele etmek ilk yapmamız gereken ve en etkin olan korunma yöntemidir. Nedir değiştirilebilir risk faktörleri? Yaşımızı, cinsiyetimizi ve genetik olarak yatkınlığımızı değiştiremeyiz. Ama daha fazla hareket edebilir, sigarayı bırakabilir, diyet yaparak kilo kaybı ve kolesterol değerlerinde düşme yaşayabiliriz. Bilimsel kanıtı olmayan ilaç ve gıda desteklerini kullanmamalı hele hele bunları doktorumuzun önerdiği tedaviye tercih etmemeliyiz.